7.2.09



evet takımımız dün deplasmanda bafra belediyesi ile berabere kaldı.. yeni transfer olan son 3 oyuncumuzda forma giymiş mücadelede.. yükselme grubunda daha maç izleyemediğim için yorum yapmak istemiyorum.. önümüzdeki hafta ilk kez gideceğim maçtan sonra bir değerlendirme yaparım.. ayrıca m. akif ilk maçında gol atarak iyi başlamış.. umarım bafra maçında oynamayan receple iyi anlaşırlar ve gollerine devam ederler..

not : şimdilik taraftarlar arasında güven duyulmasına rağmen başaranın yerine şu anda boşa çıkan ümit kayıhan tekrar gündeme getirilebilirmi acaba?
not 2 : foto yenigünden.. belli oluyor zaten ama ben yinede belirteyim..

6.2.09

tsl değerlendirmesi..

bu sene daha çekişmeli gittiği düşünülsede ligimizdeki futbol kalitesi malesef düşündürücü şekilde geriliyor bana kalırsa.. ligin zirvesinde 6 takım birbirine yakın puanlarda seyretmelerine rağmen yönetimlerin yaptığı hatalar her hafta artan bir hızla devam ediyor.. tamam ekonomik kriz var bahanesi altına sığınıyor bir çoğu ama ya yaptıkları transferlere gerçek değerlerinden fazla verdikleri paralar ne oluyor.. hani ekonomik kriz vardı bu ülkede.. yoksa başbakanın yakınları gibi size demi kriz teğet geçti anlamak zor gerçekten.. bütün ülke krizden kırılıyorken evde oturan bir sürü insan işsizlikten blog açma olayına girmişken bu değirmenin suyu nerden geliyor arkadaşım..
bunun çözümü olarak sürekli olarak temcit pilavı gibi önümüze konulan nbadeki salary sistemi de bizim ülkemiz için uygulanma şansı oldukça az olan bir uygulama bana kalırsa.. neden mi düzenli olarak sponsor, stadyum gişe geliri ve merhcandising geliri olan kulüp sayımız sadece 4.. diğer takımlarımızın maalesef stadları sadece 4 takımla oynadıkları zaman hatta son zamanlarda sadece fb ve gs maçlarında full oluyor.. birçok takımın resmi merchandising ürünü bile yok..
bu 4 takımın dışında ligde kendi forma reklamını düzgün satabilen bir takımda yok malesef.. onlarda zaten bir firma tarafından kapatılmış durumda o da enteresan bir durum ya neyse.. diğer takımların hepsi son 2-3 yıldır sürekli turkcell reklamıyla sahaya çıkıp sanki özel bir turnuvadaymış ve herkes turnuvanın sponsoru olan şirketin reklamıyla sahaya çıkacakmış gibi bir zorunluluk varmış gibi sahaya çıkıyorlar.. hatta bu son iki senedir 1. lig takımlarının da neredeyse hepsinin bank asya reklamıyla sahaya çıkmalarıyla daha da acınacak bir durum ortaya çıkarıyor.. evet malesef türkiyede böyle anlamsız durumlar oluyor.. ve daha önce belirttiğim gibi seyircisi olmayan takımların sayısı sağolsun belediye takımları sayesinde sürekli artmakta ve bu böyle olduğu sürece biz hep avrupa takımlarına bakıp iç çekmekle avunmak zorunda kalacağız.. ayrıca futbol bu ülkede prekazi tanjulu gs, rıdvan oğuz aykutlu fb, metin ali feyyazlı bjk zamanlarından beri iyice zevksizleşmeye başladı.. evet o zamanlar daha profesyonelleşme başlamamış sayılabilir, ama en azından oynanan futboldan zevk alabiliyorduk.. bunları yazan bir göztepeli taraftar ve bu taraftar kendi takımını sadece süper lige ilk çıktığı sene göze hoş gelen futbol oynarken izleyebildi.. buda acınacak bir başka durumu ülkemiz futbolunun.. ülkenin 3. büyük şehri ve önemli bir sanayi kenti olmasına rağmen izmirin süper ligde malesef takımları barınamıyor.. gerçi bizim arka arkaya küme düşerek amatör kümeye kadar düşmemizin nedenleri biraz enteresan olsada ( yani yönetim yanlışlarının dışında malesef bu ülkede federasyonun arka arkaya 4 sene boyunca bir takıma transfer yasağı koymasının açıklaması yapılmadı( burda yeni bir parantez açmak zorunda hissettim kendimi 2001 krizinde fb, gs, bjk nin o günün parasıyla ayrı ayrı 100'er trilyonluk vergi borçları silinirken bizim takımın yaklaşık 4 trilyonluk borcu yüzünden sürekli transfer yasağı almasından bahsediyorum) ve malesef takımımızı yönetenler tarafından sorgulanamadı ve o para bir türlü ödenemeyip gerçekten bir alternatif güçlü takım oluşması engellendi) sonuçta uzun süredir bir izmir takımı süper ligde temsil edemiyor kentini.. göztepe dışında sürekli olarak yaşar holding desteğiyle beslenmesine rağmen alınan paraları bir türlü olumlu kullanamayan ve ayağını yorganına göre uzatamayan ksk ile seyircisi olmadığı için yıllarca oynadığı süper ligde sürekli orta sıralar için veya düşmemeye oynayan altay da uzun süredir başarısız sezonlar geçiriyorlar.. burda hep gündeme getirilen izmir takımlarının birleşmesinin olamayacağınıda şu örnekle anlatmak istiyorum..
istanbulda konuşlanan türkiyenin en eski ve en çok taraftarı olan takımlarının avrupada başarılı olması için kendi armalarından, tarihlerinden ve renklerden vazgeçerek bir takım altında güçlü bir şekilde birleştiğini ve avrupa şampiyonluğuna oynadığını düşünün.. bu fikir sizin aklınıza ne kadar yatarsa izmirdeki takımların da kendine özel armaları, tarihleri ve renkleri olduğunu ve onlardan vazgeçmelerinin imkansız olduğunu anlarsınız belki..
ayrıca o takımlara sağlanan devlet ve federasyon yardımlarının yarısına izmir takımları sahip olsa o zaman neler yapacaklarını görebiliriz.. ayrıca malesef izmirli işadamlarımız da şirketlerinin işlerini artırmak için istanbul takımlarının yönetimlerine girerek kendi isimlerini türkiyeye duyurma yarışına girerek ve bu arada paralarını o takımlara akıtarak izmir takımlarına destek vermeyerek ihanet içine giriyorlar.. bu konuda yazacak o kadar şey varki yazarken sinirlerim bozuluyor o yüzden devam etmek istemiyorum.. sadece bir ekleme yapmak istiyorum şu anki federasyon başkanı aynı zamanda altay kulübünün de eski başkanı.. ona sormak isterim bugüne kadar altay dışında herhangi bir izmir takımı için herhangi bir olumlu gelişme olması konusunda birşeyler yapmış mı.. yoksa büyükşehir belediye başkanlığını ele geçirmek isteyen akp yönetimine alsancak stadını vermek için mi daha çok uğraşmış..
konumuz olan tsl değerlendirmesine devam edecek olursak ligimizin bence yöneticilerden sonraki en zayıf halkası hakemler istedikleri kadar reform rönesans vb. olan değişimlerden geçsede malesef hiçbir zaman avrupa düzeyini yakalayamayacaklar, neden mi kesinlikle yetenekleriyle alakalı değil bu durum.. onların önündeki en büyük engel akbabalar ve o akbabalar futbolun üzerinde uçmaya devam ettiği sürece, o kendini neredeyse dünyanın en iyi hakemi zanneden erman toroğlu ve şu an şovmenlik yapan ahmet çakar da geçse hakemlerin başına hiç birşey değişmez, kimse kendini boşu boşuna kandırmasın.. bakın son iki senenin en iyi hakemi olarak değerlendirilen fırat aydınusun ne hale geldiğine.. o trabzon maçındaki kararlarını gördüğüm zaman inanamadım gerçekten..

not: bugünkü trabzon maçında gözüme çarpan biri olumsuz, diğeri olumlu iki şeyi de paylaşayım.. ilk pozisyon umut bulut ceza sahasında rakibiyle ikili mücadele yaparken topu kaptırıp ardından yere düştü ve hemen ardından ellerini kaldırarak itirazlara başladı haksız bir şekilde, o top orta sahaya geldiğinde ise ankaragüçlü oyuncuya yapılan faulden sonra trabzon seyircisi biraz önce umut bulutun itirazlarında dolayı penaltılarının verilmediğini düşünerek hakeme inanılmaz bir tepki koydu.. bu genellikle büyük diye tanımlanan takımların ve taraftarlarının başlattığı diğer takım taraftarlarınada sıçrayan anlamsız bir tepki.. ya kardeşim sahada futbol oynanıyor her karar sizin lehinize verilemez bunu anlayın bari.. yok illaki her düdük kendileri lehine olacak.. tamam hakem bariz bir hata yaparsa tabii ki tepki koyacaksında en olmadık pozisyonda tepki gösterince komik oluyor.. yanlış anlaşılmasın malesef bizim taraftarlarımızda bu tepkileri yapıyor, onlarıda bu işin içine katıyorum..
gelelim olumlu görüntüye maç bitti trabzonlu oyuncular galibiyetlerini geleneksel kolbastı oyunuyla kutlarken stadı dolduran seyirciler stadı terketmeden oyuncularına alkışlarla desetek verdiler.. kolbastı oyunu bittikten sonra da oyuncular ve seyirciler ingilterede görmeye alıştığımız karşılıklı alkışlarla sahayı terkettiler.. şimdi burda asıl belirtmek istediğim izmirde maçlarda görev yapan polisler bu görüntüleri izleyerek; takımı maçtan sonra galip geldiyse bu galibiyeti oyuncuları ile paylaşmak isteyen seyircilerin yaklaşık olarak 15 dk boyunca stadda kalmalarının bir zararı olmadığını öğrensinler.. bu konuda en büyük sıkıntıyı yaşayan izmir seyircilerini maç biter bitmez stadtan çıkarmak için enerjilerini harcamasınlar artık..
son olarak yine bir ingiltere örneğiyle bitirmek istiyorum.. birgün sahada kaybeden takımını da alkışlayan bir seyirci topluluğu görmeyi diliyorum..

5.2.09

Kobe Bryant! MSG & 61




son üç sezonda kobenin yaptığı 2 süper performansıda canlı izleöiş olmak güzel bir durum diye düşünüyorum kendi adıma.. evet toronto maçının olduğu gün uykum vardı.. ama ben kendimi zorlayarak maçı izlemek istemiştim ve bulduğum bütün boşluklarda kahve takviyesi yaparak o muhteşem performansa canlı tanık olmuştum.. kilometlerce ve saatlerce uzaklardan..

madison square gardenda bir oyuncu tarafından atılan en çok sayı rekorunu kırdığı maçı yine aynı koşullar altında hatta bu sefer daha zor bir atmosferde, bynum sakatlanmışken ve takımın morali tam yerine gelmemişken diye düşündüğüm bir günde maçı izlemek beni oldukça zorladı.. aslında maçı tsi 02:00 da başlıyacağını düşünerek izlemeye karar vermiştim, daha sonra 02:30 olduğunu öğrendiğimde en azından ilk çeyrek veya yarıyı izleyip devamını ertesi gün tekrarlarda yakalarım diye planlamıştım ki.. arkadaş çoşmaya başladı gerçekten.. ilk çeyrek biterken ben kahvemi tazelemeye koşmuştum aklım kobede kalarak.. bu adam oynamak istediğinde gerçekten durdurulması imkansıza yakın bir duruma geliyor.. jordan sonrası hiç bir oyuncudan alamadığım zevkleri bu adam sayesinde tadıyorum.. gerçi adam diyorum ama maçı anlatan orkun çolakoğlu sağolsun bir cümle söylediki buna katılmayacak olanlar bu adamdan gerçekten nefret ediyorlar diyebiliriz.. ne dedi peki orkun : < eğer uzayda hayat varsa bu adam bunu kanıtlamak için gelmiş > bu lafın üstüne aslında pek söylenecek bişey yok ama o performansı izledikten sonra konuşmamak da en büyük saygısızlık olur.. maçın devre arasında newyorkun asistan koçununda yaptığı açıklama orkunu doğrular neticedeydi: < normal performansına dönerse bu şutları kaçırmaya başlar. çünkü şu ana kadar soktuğu şutlar insanüstüydü > ama kobe o gün uzaydan geldiğini kanıtlar nitelikteydi.. gerçekten zor şutları soktu ve boş şutları kaçırdı.. hani utanmasa boş kaldığında şut bile atmıyacak gibi oynadı.. ligin en iyi oyuncusu olduğunu kanıtladı.. alttaki resimdede görüldüğü üzere son dakikada phil jackson tarafından seyircilere alkışlatılmak üzere kenara alındığında nbade bile olsa şaşkınlıkla izlediğimiz bir olay gerçekleşti ve maç içerisinde mvp tezahuratları ile onurlandırılan kobe maç bitiminde herkesin alkışlarıyla msgdan ayrıldı..

Güz Sancısı..




öncelikle film ilk bölümünde biraz daha durgun gitmesine rağmen bence senaryosu oldukça kısa tutulmuş ve ikinci yarısında konunun gidişatı zaten olayları da azçok bildiğimiz için tahmin edilen şekilde gelişmesine rağmen daha rahat aktı.. ayrıca oyunculuklar gerçekten iyiydi.. ıssız adamdan sonra bu filmde beren saatin oynadığı elena karakterinin biraz daha cesur sahneleri olacağını düşünmüştüm ama sahneler cesur olmasa da beren saatin oyunculuğu çok iyiydi..
ayrıca bir yerde denk geldiğim bir eleştride murat yıldırımın canlardığı behçet karakterinin elenayı bu olaylardan koruyamaması eleştiriliyordu.. ama özellikle olayların çıktığı zamanlarda böyle bir şansı yoktu behçetin.. fazlasına girmeyelim spoiler olmasın.. ama hüseyin avni danyal (kenan bey) ve ilker aysum (ismet) ne kadar oynadıkları karakterlerden nefret etsemde, bu nefret etme duygusunu bize aşıladıkları için büyük bir alkışı hakediyorlar.. özellikle ilker aysum yardımcı erkek oyuncu dalında ödül almayı hakedecek bir performans ortaya koymuş.. genellikle komedi ağırlıklı oyunlarını izlediğimiz bir aktör olarak karakter rolü oynayabileceğini kanıtlamış resmen..
filmdeki en kötü etkileyen sahne ise suat karakterini canlandıran okan yalabıkın kenen bey ve ismetin adamları tarafından en yakın arkadaşı olan behçetin kendisini gammazladığını zannederek başına gelenlerdi.. daha sonra ise gerçekten gerçeğe çok yakın görüntüler eşliğinde istanbulda yaşanan insanlık suçu aktarılıyor.. o zaman hükümette bulunan insanların bu ayaklanmayı desteklediği de ince mesajlarla aktarılıyor.. şöyleki filmi yanımda seyreden iki arkadaşımla konuyu tartıştığımızda o konuşmaların başka birileriyle yapıldığını ve o konuşulan kişinin başvekil olduğunu anlamadıklarını görerek üzüldüm..
arka sıramda oturan bir kaç zibidi ve aklı bir kaç karış havadaki kızlar ise filmin sonundaki yağma görüntülerini << adamlar resmen soygun yapmak için bahane aramışlar >> diye yorumlamaları benim gençlik hakkındaki görüşlerimi çok fazla zedeledi.. zaten mustafa belgeseli diye ortaya çıkan zibidiliğin atatürk düşmanları tarafından çok fazla şişirilmesi ve gençlerin azımsanmayacak bir bölümünün bu yorumların etkisinde kalması daha aklımdan çıkmamışken ne bekliyordum acaba??
düşünün filmin künyesinde bile kıbrısta olan olaylardan sonra birde selanikte atatürkün evinin bombalandığı gibi bir asparagas haberle uzun süredir işlenen insanların bir kıvılcıma ihtiyaçları varken fişeklenmesi ve bunun sonucunda gelişen bir yağma olayı açıkça anlatılırken, bizim gençlerimiz filmi izlemelerine rağmen ne kadar salakça yorumluyorlar filmi.. ah ah ah..
atam ülkeyi emanet ettiğin gençlerin zamanla herşeye ihtiyaçlı hale getirildiler ve burs, okul harcı, yurt gibi ihtiyaçları bu ülkedeki cumhuriyeti yıkmaya çalışan odaklar tarafından karşılanırken bu ülkeyi yönetenler bu durumun hiç bir zaman önüne geçemediler ve o gençlerin sürekli beyinleri yıkandı ve artık normal düşünme güçlerini kaybediyorlar.. senin ülkeyi bıraktığın gençlerin arasında senin ideallerin doğrultusunda yetiştirilenlerin sayısı o kadar azaldıki bakalım sonumuz ne olacak..

tenis ziyafeti ve matador winner...




öncelikle verdasco - nadal maçı kadar olmasada inanılmaz bir tenis ziyafetine şahitlik ettiğimi belirtmek gerekir.. maçta ilk servisi federer kırınca ve nadal neredeyse ilk oyundan beri sürekli vuruşlardan sonra inleme sesi ile oynayınca, nadal yorgunluktan dolayı maçı verecek izlenimini bir anda oluşturdu bende.. ama nadal kırdırdığı servisin hemen ardından servis kırarak önce oyunda dengeyi sağladı daha sonrada 11. oyunda servis kırarak 6-5 öne geçip ilk seti aldı.. ikinci sette tek servis kırmayı başarabilen federer oyunları zorlanarak kazansada setlerde durumu eşitledi.. üçüncü sette ise federer bir kez daha servis kıraıp 4-2 önde olduğu sırada nadal bu sefer bitti diye düşünmüştüm, ama nadal bir kez daha beni yanıltarak önce 4-4 beraberliği sağladı daha sonra seti tie-break te kazandı.. 4. sette bu sefer nadal artık daha fazla zorlayıp maçı uzatmak istemez diye düşünürken federer gerçekten dominant bir set oynadı öyleki nadal seti kaybedeceğini düşündü heraldeki gücünü ekonomik kullandı sanki.. yetişebileceğini düşündüğüm bir kaç topa hamle bile yapmadı.. bu setteki görüntüyle 5. seti federerin süpüreceğini sanıyordum ama nadal set arasında ne yiyip içtiyse kortta sanki yeni çıkmış bir raket gibi geldi ve federerin 2, 3 topunu inanılmaz çıkarıp sayı alırken federeri neredeyse psikolojik olarak ezmeye başladı.. öyleki federein yaptığını görmesek inanamayacağımız vuruşlarla hem seti hem maçı hemde turnuvayı nadala bıraktı..





canlı olarak izleyemediğim kupa töreninde ise tenis sporunu ne kadar çok sevdiğimi kanıtlayan görüntüler oluşmuş.. ayrıca oyuncuların birbirlerine bu kadar fazla saygı gösterdiği başka bir spor olmadığına inanıyorum.. ve son iki sette birer oyuncunun kortta ezilmesine rağmen ortaya koydukları mücadele ve yaptıkları muhteşem hareketler için kendi adıma teşekkür ederim.. umarım daha bize böyle güzel finaller yaşatırlar.. eğer bu iki oyuncudan biri finale çıkamazsa onların boşluğunuda sürekli tsonganın doldurmasını isterim.. ayrıca federerin duygu patlamasıda inanılmaz görüntüler oluşturmuş..